SAAT KULELERİ -1-
Sizlere bir hikaye ile başlamak istiyorum saat kuleleriyle ilgili anlatımıma. İnanışa göre 15.
yüzyılda yapılan Jan Ruze Saat Kulesi, Hanus usta tarafından yapılmıştır. Prag’a giden
herkesin ağzı açık hayranlıkla izlediği, izlerken de hırsızların ceplerini boşalttığı ünlü saat
kulesinin planları, Hanus tarafından kimseye gösterilmemiş. Döneminde saat o kadar çok
bahsedilmeye başlanmış ve merak konusu olmuş ki, Hanus’un bu saatten daha güzelini inşa
edeceğini duyan kral, saatin yanında kendisinin önem yitireceğini hissetmiş olacak ki, bu
duruma içerleyip ve bunu önlemek için gözlerini kör ettirmiş. Sonrasında Hanus, öç almak
için kendini bu saate asarak intihar edip, yapmış olduğu saate de bilinçli şekilde zarar
vermiş.
Bu astronomik saat, ancak 16. yüzyılda Jan Taborsky tarafından tamir edilebilmiş ve
geliştirilmiştir. Fakat zamanla yanlış zamanı göstermeye ve çalışmamaya başlamıştır. 18.
yüzyılda tasfiye edilmesi dahi düşünülmüş olan saat, 1865 yılında tamir edilerek takvim
eklenmiştir. II. Dünya Savaşı sırasında zarar görmüş ve etrafındaki heykeller de yakılmıştır.
Sonrasında kopyaları yapılan heykeller, tekrar eklenerek saatin ayarı, Avrupa saat dilimine
evrilmiştir.
Bu saati popüler kılan, yüzeyinde bulunan tahtadan yapılmış havari figürlerinin
animasyonudur. Saat üzerindeki dört figür; elinde ayna tutan; kibir ve kendini beğenmeyi,
elinde altın kesesi tutan; açgözlülüğü ve faizciliği, iskelet; gelen ölümü, Mandolin çalan figür
ise keyif ve eğlenceyi sembolize eder.
Saatler, ilk önce kilise ve saray kulelerinde görülmeye başlanmıştır. Yapılan ilk saatler
kadransız, akrep ve yelkovansız olup sadece insanlara çalışma ve ibadet saatlerini bildiren
sesli saatlerdi. okuma yazma bilmeyen halka da kutsal kitabın öğretilerini anlatmak amacıyla
herkesin görebileceği şehir meydanlarında yapılmıştır. Anlattığım saat kulesi de bunlara bir
örnek olup dini motifler de içermektedir. hızlı sanayileşen Avrupa’da zamanı kullanma ve
farkındalık sağlamak amacıyla, saat kulelerinin yapılması için özellikle İtalya ve Fransa’da
halktan vergi toplanması, varlıklı kimselerin saat kulelerinin bakımı için vasiyetlerinde
yöneticilere pay ayırmaları, başka şehirlerdeki saat kulelerine bakarak daha güzelini arzu
etmeleri, kulelerin her şehir ve kasabada artmasını sağlamış. Lakin, dünyadaki ilk
Astronomik saat kulesi ise 1088'de Çin'de Su Song tarafından Kaifeng şehrinde inşa
edilmiştir. Bundan 200 sene sonra da Avrupa'da saat kulelerinin yapımına başlanmıştır. Her
nedense bundan pek fazla bahsedildiğini görmedim.
Saat kulelerinin yükseldiği Avrupa'daki planlı şehirleşmenin başlamasının temel sebepleri
arasında "Kara Ölüm" olarak adlandırılan veba salgınları olmuştur. Bizde de kente düzen
vermek isteyen iktidar, doğal felaketlerden yararlanmayı bilmiştir. Bu durumu 1870'lerde
Anadolu'dan geçen bir gezgin "kamu yararına istimlak işini, ateş yerine getiriyor, bir paşanın
iradesinin yetmediği sağlıklı yollar açma, bulaşıcı hastalık ve havasız semtleri sağlık
koşullarına uygun hale getirme gibi şeylerin fermanını ateş çıkarıyordu" diye açıklamaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu'nda 1839'dan itibaren devleti ve toplumu modernleştirme
doğrultusunda girişilen ve Tanzimat olarak bilinen reformlar, kent alanını da
ilgilendirmekteydi. Fakat Anadolu topraklarında, hatta İstanbul'da saat kulelerinin yapımına
neden geç başlanmıştır? Sorusunu Batılılar hep gündeme getirmiştir. Bu soruyu
soranlardan biri de İstanbul'dan Amasya'ya seyahat eden Avusturya elçisi Baron
Busbecq'dir. Buna "dini geleneklerin zedeleneceği korkusu" gibi bir neden gösterir. Ama
Osmanlı sarayına giren ilk mekanik saat de Avrupa ile aynı zamana rastlar.
Aslında gerçek neden Osmanlı toplumunda zaman kavramının namaz vakitlerine göre ayarlanmasında
yatmaktadır. Zamanı anlama açısından Batıda saat kulelerinin işlevini Osmanlı'da
muvakkithaneler yerine getirmekteydi. Muvakkithaneler, saat ayarının yapıldığı, ezan ve
namaz vakitlerinin halka duyurulduğu yerlerdi. Namaz saatleri, alaturka saat adı verilen ve
güneşin batışına göre ayarlanan bir saat sistemi idi. Bu düzene göre güneş battığı anda
alaturka saat, tam on ikiyi gösterir ve ertesi güne devrederdi. Zaman Batı'daki gibi kesintisiz
değildi. Bu da gün uzamasına göre akşam ezanı okunduğunda saatte oluşan bir iki dakikalık
farkın elle ayar edilmesi ihtiyacını doğuruyordu. Bu durum evde kullanılan saatlere
uygulanabilirken, kule saatlerini her gün güneş batışına göre ayar etmek kolay bir yol değildi.
Halbuki saatleri tamir eden, ayarlarını yapan, istenildiği zaman halka duyuran, hem alaturka
hem alafranga saati yanyana kullanan muvakkithaneler varken veya her ezan vaktinde
minareye çıkan müezzinin olmasına rağmen, neden bir kuledeki saati ayarlayacak görevli
bulunmasın sorusunu kendime sorarak zihnimi bulandırıyorum.
Yapılan son çalışmalara göre, Osmanlı topraklarında ilk saat kulesi, Rumeli bölgesinde
1577'de Banyaluka'da Ferhat Paşa Camiinde yapılmıştır. 1593'te Üsküp'e gelen bir sayyah,
saatin her saat başı Fransız usulü çaldığını belirtirken, 1660'da Üsküp'teki saat kulesinden
bahseder Evliya Çelebi. Anadolu'daki ilk saat kulesi ise o günkü adı ile Taraklıborlu,
bugünkü adıyla Safranbolu'daki saat kulesidir ve İzzet Mehmed Paşa tarafından 1798'de bir
vakıf eseri olarak inşa ettirilmiştir. İstanbul'daki ilk saat kulesi ise Nusretiye Camii Saat
Kulesidir ve Sultan Abdülmecid tarafından 1848-49 yıllarında inşa ettirilmiştir. Dolmabahçe
Saat Kulesinin inşasına ise 1890'da başlanmış, 1894'de bitirilmiştir.
II. Abdülhamid'in emriyle "zaman kıymetlidir" düşüncesi toplumun her kesimine yayılmaya
çalışılmıştır. 16.yüzyılın sonlarında Osmanlı hayatına giren saat kulesi yapma geleneği
II.Abdülhamid'in tahta çıkışının 25. yıldönümünde (1901), valilere saat kulesi yapımıyla ilgili
gönderdiği fermanla başlatılmıştır. II Abdülhamid'in, alaturka saat alışkanlığına son vemek,
alafranga saat düzenine geçmeyi kolaylaştırmak ve halkı buna ısındırmak amacıyla devlet
politikası sonucu olarak saat kuleleri halka inmiş ve sosyal hizmet yapılarından biri haline
gelmiştir.
Saat kuleleri o dönemde birbiri ardına yapılırken, çalışma saatleri, taşıtların işleme
saatleri ve tarifeleri de alafranga saate göre düzenlenmeye başlamıştır. Batı ile ticaretin
yaygınlaşması, demiryollarının döşenmesi, makinalaşma ile birlikte sakin, kendi kendiliğiyle
başbaşa olan şehirleri hareketlendirmiş, zaman önemli bir kavram olmaya başlamıştır
insanlar için. Zamanın belirleyicisi olan saat ustaları ise muvakkithanelerden çıkmıştır..
Anadolu'da saat kuleleri üzerine yapılan araştırmalarda 60'a yakını halen ayakta, 25
civarında da yok olmuş saat kulesi olduğunu öğreniyorum
Saat kulelerinin bir çoğu
bulunduğu yerin en yüksek yapılarından olması;dolayısıyle hızlı ve hatalı kentleşme
sonucuyla ortadan kalktığı görülmekle beraber, makinadan anlayan ustaların azalması da
kulelerdeki orjinal saatlerin tamir ve yenilenmesini güçleştiren bir diğer etken olmuştur.
Bana üzücü gelen ise Anadolu'daki bazı saat kulelerinin bakımını, çalıştırılmasını vasiyet
eden ve bunun için ödenek bırakan insanların vasiyetlerinin yerine getirilmemesini (Manisa
saat kulesi,bunlardan biridir) hüzünlenerek öğreniyorum maalesef...
Batıda kilise ve sarayların duvarlarında yer alan saatler bizde de Dolmabahçe saat kulesi
Dolmabahçe sarayının, Yıldız saat kulesi Yıldız Sarayının, Nusretiye Cami saat kulesi, Şişli
Etfal saat kulesi Şişli Etfal Hastanesinin, Balıklı Saat kulesi Balıklı Rum Hastanesinin
saatleridir. Bunlara Boğaziçi Üniversitesi,Haydarpaşa Lisesi, Büyük Ada saat kulesi, Deniz
Hastahanesi saat kulesi, ve Çiçek Pasajının kapısının üzerindeki saati de ilave edebiliriz.
Osmanlı İmparatorluğu'nun son büyük zanaatkarlarından İstanbul'da kule saatlerine imzasını
atmış Mustafa Şem'i Pek ile tanışıyorum kule saatleri ile yazımı tamamlamaya
çalışırken;Mustafa Şem'i 1870li yıllarda İstanbul'da doğmuş,Sultanahmet'te matematik
hocası iken saat yapımına merak sarar ve İstanbul'a gelen Alman teknisyen ve
mühendislerle görüşerek yaptığı saatleri göstererek geliştirir kendisini
.Mustafa Şem'i meydan saatleri,kule saatleri ve bina cepheleri üzerine imal ettiği saatlerle ün
kazanmıştır.Titiz bir usta olduğu,saat yapım aletlerinin mükemmel olmasına önem verdiği
belirtiliyor.Mükemmelliyetçiliği onun bugün hala çalışır saatlerini görmemize adını anmamıza
naçizane bendenize de nasip oldu.
1910'l yıllarda Evkaf dairesince ayar saatleri olmayan cami ve muvakkithanelere ayarı doğru
giden saatler yaptırılmak istenmiş Mustafa Şem'i,Evkaf Dairesi' ne başvurarak bu saatlerin
imalatını yapmaya talip olur;lakin saatlerin Şem'i usta tarafından yapılabileceği şüphesine
düşen Evkaf Dairesi,yerli ustalar için bir ilan verir ve sınava tabii tutulurlar.Sınav heyeti
karşısında saatlerini çıkaran ustalardan Mustafa Şem'i başarılı bulunarak Avrupa'dan saat
getirilmesine gerek olmadığına karar verilir.
İstanbul Üniversitesi ,Haydarpaşa garı ,Haydarpaşa Lisesi ,Denizcilik İşletmeleri cephe
saatleri ve Bakırköy Akıl Hastahanesinin kule saatinin yanısıra çok sayıda okul ve işletmelrin
cephe saatlerini de yapmıştır.
1926 yılında Edirne saat Kulesi'nin ,1929 yılında da İzmit Saray Bahçesi mevkiindeki saat
kulesinin bozulan saatlerinin yerine yeni saatler yapmıştır.yabancı saatler karşısında
"M.ŞEMİ " markasını, Çemberlitaş No 29 da ki atölyesinde yaratmıştır.
Yetiştirdiği ustalardan, Ercüment Varol Kasımpaşa Deniz Hastahanesi üzerinde yer alan
saati imal etmiştir
.
Günümüzde de bu saatlerin tamir ve bakımı ile ilgilenen,kule saatlerini araştıran ve koruma
altına alınmasını sağlayan değerli kişiler ise bir elin parmaklarını geçmiyor ne yazıkki.
Şehirlerin merkezlerinde süs olarak yerleştirilmeye başlanan imitasyon kule saatleri aslında
tam da bugünü anlatıyor;anlatacak geleceğe...
Büyük bir merakla İstanbul'un ilk kule saatini görmek umudu ile Tophane'ye gittiğimde
hüsrana uğradım.Nusretiye Saat kulesi Karaköy gümrük sahasının içinde kuytuda kalmış,
kırık dökük ,sessizce bekliyor.Tek bir fotoğraf için Valilikten izin almam gerektiği
söylendiğinde talihimize,tarihimize üzülerek bakakaldım.
Belki görkemli değiller;gözümüze değmiyorlar,azlar ama sığ değiller,yüksekten izlerler bir an
farkedilmek için... onları okuyabilen,dokunabilen için inanılmazdırlar zaman anlatıları ile ...